03 Mayıs 24 Cuma 09:42
Cuma, Mayıs 3, 2024
spot_img

EN YENİ

İGİAD İş Ahlakı Raporu 2. Kısım İş Ahlâkının Kaynakları ve Tarihsel Gelişimi

adam6İslam ve İş Ahlâkı

İslam dini de diğer dinler gibi bağlılarının hayatlarını iyi yönde düzenlemek üzere çeşitli ilkeler koymuştur.

Hatta ana kaynağı olan Kurân-ı Kerîm’in orijinalliğini korumuş olması ve diğer dinlere nazaran insan hayatının tüm yönleri ile ilgili düzenlemeler içermesi bakı¬mından ahlâk ve iş ahlâkı açısından çok daha kapsamlı esaslar ihtiva eden bir dindir. İslam’da insan, yeryüzünde yaratıcısının halifesi olarak kabul edilir ve dünya hayatı bir imtihan olarak görülür. İnsan Allah tarafından helal kılınan işlerle ilgilendiği tak¬dirde bu işler de birer ibadet olarak kabul edilir. İslam dininde çalışmak ibadet olarak kabul edilmekte, ticaret özendirilmekte, üretici çalışmaya önem atfedilmek¬te ve toplumdaki refahın adil dağılımı üzerinde titizlikle durulmaktadır. Gerçekten de İslam dini önemli bir ticaret geleneği barındırmaktadır. Bizzat İslam pey¬gamberi Hz. Muhammed ve yakın çevresi ticaretle uğraşmaktaydılar. Diğer dinlerde çalışmanın yasaklandığı günler varken, İslam’da sadece Cuma namazı vakti ticaret namaz bitimine kadar ertelenmiştir. Cuma günlerinin resmi olarak tatil ilan edildiği dönemler olmuşsa da ticari faaliyetlerde kesinti olmamıştır. Hz. Peygamber’in bizzat kendisi ticareti ahlâki bir çerçevede gerçekleştirme, kendi el emeğiyle çalışma, çalı¬şanın hakkını teri kurumadan ödeme, kazandığını paylaşma konularında örneklik etmektedir. İslam tarihi Hz Muhammed’den önceki peygamberlerin tutumlarıyla da iş ahlâkı konusunda ör¬nekler barındırmaktadır. Örneğin Kurân-ı Kerîm’de Hz. Şuayb’ın ölçüyü ve tartıyı doğru yapmayan, emanetlere riayet etmeyen, insanlara haklarını vermeyen Medyen ve Eyke halklarına doğru yolu göstermek için peygamber gönderildiği bilinmektedir. Yine Hz. Şuayb’ın damadı olan Hz. Musa ile bir anlamda işçi-işveren olarak yürüttükleri ilişki biçimi de önemli ahlâki ilkeler barındırmaktadır. Kendileri bizzat çeşitli meslekler icra eden pek çok peygamber de iş ahlâkı konusunda önemli ör¬neklikler ortaya koymuşlardır. İslam dini, çalışmanın yanında tevekkülü de tavsiye etmiştir. “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmak” şeklinde anlayışla bir dünya-ahiret dengesi gözetilmesi tavsiye edilmiştir. Bu anlayış tasavvuf bakış açısıyla birleşerek; ahlâkı, ticaretin ve iktisadın gündemine taşı¬mış, İslam dinini iş ahlâkının en önemli kaynağı haline getirmiştir. İbn-i Sina’nın iş ahlâkı konusundaki şu tavsiyeleri bu duruma örnek gösterilebilir: “Ezerek, zorlayarak ve boğuşa-rak elde edilen her artık; günahla, utançla, yüzsuyu dökmekle, hayasızlıkla, haysiyet düşüklüğüyle ve ırz lekesiyle kazanılan her kâr, miktarı büyük olsa da önemsizdir, çok olsa da değersizdir, yararlı görülse de yararsızdır. Lekesiz temiz kazanç ve bitkinliğe düşmeden elde edilen fazlalık, miktarı az olsa da, tartıda hafif gelse de daha lezzetli, daha bereketli ve daha kazançlıdır. Gazali’nin de iktisat ahlâkı ile ilgili olarak İslam’ın temel ilkesini ihsan, yani başkalarına faydalı olacak şekilde davranmak olarak yorumlamaktadır. İslam’ın ahlâk konusunda beş temel ilkesinden bahsedilebilir: Tevhid, muvazene, özgür irade, sorum¬luluk ve ihsan. Bu beş ahlâk ilkesinden ilki olan tevhid, inanç ve amel konularına ilişkin yaklaşımları yanında, insan yaşamının ekonomik, siyasi, dini ve sosyal yönlerinin birbirinden ayrılamayacağını da ifade etmektedir. Ekonomik hayata ilişkin yönü ile tevhid ilkesi; iş ahlâkı açısından işletmenin çalı¬şanları, müşterileri, ortakları, tedarikçileri gibi paydaşları arasında ayırım yapılmamasını, ahlâki ilke¬lerin her alanda geçerli olduğunu, mal ve mülkün emanet olduğunu, sadece kar güdüsü ile hareket edilemeyeceğini ifade eder. Muvazene ilkesi, kâinattaki her şeyin bir denge içerisinde yaratıldığını ifade eder. Ticarette ölçülü olmak, ölçüyü doğru tutmak, müsriflik yapmamak, servet düşkünlüğün¬den kaçınmak gibi esaslar muvazene ilkesinin yansımasıdır. Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak insana belli bir seviyede özgür irade verilmiştir. Böylece insan ahlâki davranıp davranmamayı seçe¬bilir. Bunun iş hayatındaki yansıması dini çerçeveye uygun çeşitli iş anlaşmalarının yapılabilmesidir ve anlaşmalara sadık kalınması bir zorunluluktur. Bu ilke aynı zamanda sınırsız bir piyasa serbestisini de hatalı görmektedir. Piyasaların “görünmez el” yerine iş ahlâkı prensipleri tarafından düzenlemesi tercih edilmektedir. Sorumluluk ilkesi, sınırsız özgürlük karşısında hesap verebilirliği ifade etmektedir. Herkes kendi fiillerinden sorumludur, örneğin iş hayatında başkalarının yanlış davranışlarda bulun¬ması yanlış davranmayı meşrulaştırmaz. Son olarak ihsan ilkesi, hiçbir zorunluluk yokken başkasının faydasına yapılan iş olarak tanımlanmaktadır. Zor durumdaki alıcılara düşük karla satış yapılması, zor durumdaki satıcılara normalden yüksek fiyat ödenmesi, borcunu ödeyemeyenlere vade tanınması hatta borcun silinmesi, mal iade etmek isteyenlere izin verilmesi, borçlunun borcunu erken ödemesi gibi iş ahlâkı ilkeleri ihsan ilkesinin iş hayatındaki yansımalarına örnek verilebilir. İslam’da iş ahlâkı ile ilgili yapılan çalışmalarda bazı temel prensipler belirlenmiştir. Zekat vermek, malı Allah yolunda harcamak, faiz almamak, hile, vurgunculuk, spekülasyon ve tekelcilikten kaçınmak, helal işlerden para kazanmak, aşırı servet biriktirmek yerine topluma katkı sağlamak, yoksulları gö¬zetmek, sınıflaşmaya karşı eşitliği korumak, gösterişten uzak yaşamak, ticarette halis niyetli olmak, mesleki bilgi ve ehliyete sahip olmak, helal-haram sınırlarına dikkat etmek, işçilerin ve işverenin hakkını gözetmek, toplumun zararına tüketim ve harcamalarda bulunmamak, israf etmemek, yalan söylememek, tica¬ret sırasında yemin etmemek, sözünde durmak, şirketleşmeye çalışmak, işe sabah erken başlamak, ibadetleri aksatmamak, mecbur kalmadıkça borçlanmamak, borçluyu sıkıştırmamak, karaborsacılık ve haksız rekabetten kaçınmak, taşınmaz satımında komşularına öncelik tanımak, alıp satarken kolaylık göstermek, sabırlı ve sebatkâr olmak, Allah’a tevekkül etmek, cesur ve girişimci olmak, kibirli olmamak. Hukuki boşluklardan yararlanmaya çalışmamak, aile ve ortaklık ilişkilerini istismar etmemek, rekabeti engellememek gibi prensipler İslami iş ahlâkına örnek olarak verilebilir. Özelde çalışma ahlâkı açısından ise işverenlerin çalışanların haklarını gözetmeleri, ücret¬lerini tam ve zamanında ödemeleri, ibadetlerine izin vermeleri, yapabilecekleri kadar iş yüklemeleri, çalışanlarla çatışma yerine kardeşlik ekseninde ilişki kurmalarını isteyen kurallar mevcut. Çalışanların ise işlerini bizzat ve hakkını vererek yapmala¬rı, mesai süresince çalışmayı aksatmamaları, işverene ait alet ve eşyaların emanet kabul etmeleri, karşılıklı rıza ile belirlenmiş iş akdinin gereklerine uymaları İslami bir çalışma ahlâkının temel prensipleri arasındadır.

Ahilik ve İş Ahlâkı

İş ahlâkının oluşumunda dinlerin özellikle de İslam dininin etkisinin en önemli örneklerin¬den birisi de Ahilik kurumudur. Ahlâk ile sanatın uyumlu bileşimi olarak tarif edilen Ahilik Anadolu’da 13. yüzyılın başından itibaren görülmeye başlanmış, başta Kayseri, Konya ve nihayetinde Kırşehir’de esnaf birlikleri olarak teşekkül etmiş bir sosyo-ekonomik örgüt¬lenmenin adıdır. Ahilik anlayışının kökeni 9. yüzyılda başlayan ve bir meslek örgütü niteliği taşımasa da ticaretle uğraşan gençler arasında karşılıklı yardımlaş¬ma, dayanışma ve arkadaşlık ilkelerine uygun yaşamayı ifade eden fütüvvet teşkilatlarına kadar gitmektedir. Daha sonraları Türkler tarafından Ahilik olarak kurumlaştırılan bu teş¬kilat, Anadolu’nun Türkleşmesinde, Türk kültürü ve medeniyetinin, Türk dili ve edebiyatı¬nın gelişmesinde, gelenek ve törelerin yerleşmesi ve korunmasında, Türk sanat ve ticaret ahlâkının oluşması ve yaygınlaşmasında çok önemli hizmetler görmüştür. Osmanlının son döneminde lonca teşkilatı adını alan ahilik teşkilatı sadece bir esnaf birliği değil, ekonomik, sosyal, siyasal ve askeri alanda faaliyetlerde bulunmuş, bugünkü esnaf odaları, sendikalar, ticaret odaları, eğitim kurumları, TSE ve belediyeler gibi çok sa¬yıda kuruluşun verdiği hizmetleri yüzyıllarca yürütmüş bir teşkilattır. Ahilik teşkilatı 1860’lı yıllarda açılan meslek okullarına kadar varlığını sürdürmüş, bugün de gerek kanunlarımızda, gerekse usta-kalfa-çırak sistemi şeklinde çalışma hayatımızda etkilerini sürdürmektedir. Fakat Ahiliğin günümüzde etkilerinin çok da belirleyici olduğu söylenemez. Bütün prensiplerini dinin asıl kaynağından alan Ahiliğin nizamnamelerine “Fütüvvetname” adı veriliyordu. Ahiliğin esasları ve ticaret kuralları bu kitaplarda yazılıydı. Teşkilata girecek kimseler belirlenen dini ve ahlâki esaslara uymak zorundaydı. Fütüvvetnamelerde, Ahilerde bulunması gereken temel özellikler şu şekilde sıralanmıştır: Doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu, arkadaşlarına nasihat ve doğru yola sevk etme, affedici olma, bencil olmama ve ko¬nukseverlik. Ahiler iş ahlâkını koruyabilmek için birkaç iş veya sanatla değil, yeteneklerine en uygun sanatla uğraşmalı, hak ettiğinden fazlasına tamah etmemeli, sanatının geleneksel pirlerinden kendi ustasına kadar bütün büyüklere içten bağlanmalı ve onları sanat ve davranışında örnek almalıdır. Bilgi sahibi olmalı, bilginleri sevmeli, onlara karşı küçük düşmemeli, aldığı bilgileri yerinde ve zamanında kullanmalıdır. Ahilerin ahlâk dışı saydıkları ve Ahilikten çıkma nedeni sayılan eylemler ise şunlardır: İçki içmek, zina etmek, münafıklık, dedikodu ve iftira etmek, gururlanmak ve kibirlenmek, merhametsizlik etmek, kıskanmak, kin beslemek, sözünde durmamak, yalan söylemek, emanete hıyanet etmek, kişinin ayıbını örtmemek, ayıbı yüzüne vurmak, cimrilik ve adam öldürmek. Ahilik anlayışı bugünün sosyal güvenlik, ticaret ve iş kanunlarında geçen birçok soruna yüzyıllar¬ca önceden çözümler üretmiş, toplumun sosyo-ekonomik örgütlenmesinin temellerini atmıştır. Tica-ri hayatta işbölümü, üretim anlayışı, dayanışma, kalite ve kendi kendini denetleme gibi yaklaşımlarla bugünün müşteri memnuniyeti, tüketici hakları, toplam kalite yönetimi gibi kavramlarını o zamandan gündeme getirmiş, bugün için geçerli olabilecek bir iş ahlâkı anlayışına kaynaklık etmiştir.

800 Yıllık Tüketici ve Üretici Hakları Kanunları “Pabucu Dama Atmak”

Ahi teşkilatında kalite anlayışı, müşteri odaklı üretim ve her kademede yürütülecek eğitim anlayışından geçmektedir. Mal ve hizmet üreten ahiler her şeyden önce müşteri isteklerini göz önüne almak zorundaydılar. Kaliteli mal ve hizmet üretimi, iyi eğitilmiş çırak, kalfa ve ustalardan oluşan personel kadrosuyla sağlanırdı. Son yıllarda dillerden düşmeyen Toplam Kalite Yönetiminin de esası müşteri odaklı; ürünlerin ve hizmetlerin üretim süreçlerinin sürekli iyileştirilmesi yöntemleriyle, sıfır hataya yaklaşma felsefesidir. Ahi teşkilatının kurucusu sayılan Ahi Evran, ilk olarak esnaflar arasında birlik ve dirliği sağlamıştır. Esnafın denetlenmesine ve özellikle de eğitilmesine önem vermiştir. Her esnafın sağlam iş yapıp yapmadığını, müşterilere karşı davranışlarını kontrol etmiş, üretilen malların kaliteli ve standartta olmasına çalışmıştır. Ahi birliklerinde ustaların üreteceği ürün belirli bir standarda bağlandığı gibi, alacakları çırak sayısı da standarda bağlanmıştır. Usta sadece ahi teşkilatının öngördüğü kadar çırak alabilirdi. Çünkü çırakların sayısı çok olursa işyerinde eğitim, üretim, kalite ve standart istenilen özellikte gerçekleşmeyecek ve kontrol güçleşecektir. Eğer bir usta kalitesiz mal üretir, üretim standardına uymaz, kalfaların ücretlerini vermez, çıraklarını sömürür, onlara bildiklerini öğretmez ve kendinden beklenen görevleri yerine getirmezse, ustaya işyeri kapatma cezası verilirdi. Ahiliğin temelleri başlangıçta o kadar sağlam atılmış ve kuralları zamanın ve toplumun ihtiyaçlarına o kadar uydurulmuştur ki, bu kurallar sonradan şehir ve kasabaların belediye hizmetleri ve bu hizmetlerin denetlenmesinden örnek alınmıştır. Örneğin, esnaf ve sanatkarların meslekleri ile ilgili hususları düzenleyen 1630 yılından önceye ait olduğu sanılan belge, ayakkabıcıların hangi kalitedeki ayakkabıyı kaça satacaklarını göstermektedir. Günümüzde hala kullandığımız “pabucu dama atmak” deyimi, bir Ahi deyimi olup, Ahiliğin kalite kontrol sistemini çok güzel ifade etmektedir. Bazı esnafların imalatı, standartların altına düşürmesi, sahte mal imal ederek hakiki gibi piyasaya sürmesi hususları da esnaf arasında tepkiyle karşılanıyordu. Bu gibi hallerde ikazlara ehemmiyet verilmeyip, kalitesiz imalata devam edenlerin dükkânları, Kethüdaları (esnaf odası başkanları) tarafından kapatılırdı. Bu cezayla da kendisine çekidüzen vermeyenler daha ileri gittikleri takdirde esnaflıktan ihraç edilirdi. Birçok üründe olduğu gibi, şişecilerin imalatında da cinsine göre şişelerin gramajları tespit olunmuştu. Bu gramajların altında imalat yasak olduğu halde riayet etmeyen bazı ustaların, dükkânları kapatılmıştı. Düşük kaliteli nişasta imal eden ve bunu birinci sınıf nişasta fiyatına satan usta ise, uyarılara aldırmayarak, halkı aldatmaya devam ettiğinden, lonca mensupları, kendisini aralarında barındırmak istemeyerek ihracı için müracaatta bulunmuşlardır. Kılıç kabzalarında sakız ağacı kullanıldığı halde, üzerini siyaha boyayarak, müşteriye abanos gibi gösteren ve buna benzer daha bir takım yolsuzluklarla meslek haysiyetini zedeleyen başka bir esnaf da lonca mensuplarınca aralarından ihracı istenmişti. Ahi birliklerinde üretilen mal ve hizmette kalite ve verimliliğin artırılması için aşağıdaki kriterlere özellikle dikkat edilirdi. •Ahiliğin temel felsefesini, üretilen mal ve hizmette müşteri odaklı düşünceyi ifade eden, “Müşteri velinimettir” anlayışı oluşturmaktadır. •Ahilikte ikisi temel olmak üzere, üç yönlü eğitim vardır. Bunlar mesleki eğitim, tekke eğitimi ve medrese eğitimidir. Medrese eğitimi mecburi değildir. Ömür boyu ve her kademede devam edecek olan mesleki eğitimle tekke eğitimi Ahiliğin temelidir. •Ahi birliklerinde katılım ve paylaşım esastır, bu sebeple toplantılara önemli bir yer verilirdi. Esnaf aleyhine alınan kararlar büyük bir mecliste görüşülürdü. Ancak Ahi Baba Vekili, lüzum görürse, “olağan üstü toplantı” yapardı. Bu toplantıya büyük meclis üyeleri ile birlikte her meslek kolundan üç usta da davet edilirdi. Devlet yetkilileriyle yapılan görüşmelerde anlaşma sağlanamazsa, ertesi gün “Memleket Toplantısı” yapılırdı. Memleket toplantısına bütün ustalar, beldenin ileri gelenleri (uluma, eşraf) ilan suretiyle çağrılırdı. •Ahiler teşkilatında çalışanlar arasında dayanışmayı sağlamak, moral ve verimliliği artırmak için akşam zaviyelerinde toplanılır, yemekten sonra dini, ahlaki ve mesleki konularda eğitici kitaplar okunur, sohbetler edilir, ilahiler söylenirdi. Buralarda stres atılır, bilgi ve tecrübeler artırılır, ertesi güne büyük bir moralle motive olarak işe başlanırdı. •Ahilikte sosyal ilişkiler, dayanışma ve işbirliği pekiştirilmiştir. Üst yönetimden, çırağa kadar bütün çalışanların işbirliği içerisinde bulunması, bu felsefenin en önemli amaçlarından biridir. •Ahilikte üretilen kaliteli mal ve hizmeti ucuza satmak esastı. Kalitesiz bir malı fiyatından daha yüksek bir bedelle satan esnafın “pabucu dama atılırdı”. •Ahilikte israf haram olduğu ve maliyetleri arttırdığı için yasaktı. Üretilen mal ve hizmetlerde sıfır hata esastı.

Latest Posts

spot_img

KAÇIRMAYIN

HABERDAR OLUN

Nalbur sektöründen en son haberler e-postanıza gelsin.