02 Mayıs 24 Perşembe 00:47
Perşembe, Mayıs 2, 2024
spot_img

EN YENİ

Sır Saklayan Deniz, “Marmara”

n38Marmara Denizi, çevresindeki yerleşimcilerin rahatladıkları ve sıkıntılarını attıkları muazzam güzelliklerin yer aldığı büyük bir nimet.

Fakat üstünde rahatlayan kadar da altına attıkları ile de rahatlayan bir kesim var. Karanlık sularında ve dipsiz çukurlarında özellikle İstanbul’un sırlarını saklayan Marmara Denizini biraz incelemek istedik.Marmara Denizinin altı da sır, üstü de. Kimini üstü efkârlandırır kimini altı. Derin maviliğin verdiği hazzı yaşamak için uğraş veren dalgıçlar, pisliğini temizlemek isteyen mafya tipli insanlar, sadece efkâr dağıtmak isteyen dertli insanlar… gibi bir çok grup sayılabilir, Marmara Denizine umut bağlayanlar olarak. Bin yıllardır sakladığı sırlar ve gömdükleri tarih dile gelebilse, neler çıkar neler…

Marmara Denizinin Gizemi “Çınarcık Çukuru”

Adalar denizinin güneyinde dipsiz bir karanlık gibi derinlerde kaybolan Çınarcık Çukuru, Prens Adaları ekosistemini canlı tutan önemli bir yaşam kaynağı. Eğer Çınarcık Çukuru’nun suları boşalsaydı, başınız dönmeden dibine bakamazdınız. 1300 metreyi bulan derinliğiyle bu karanlık kuyu, güneşe yabancı yaşamların yuvası konumunda. Derin karanlıktaki güvenli yuvalarından ayrılarak, ara sıra adalar denizinin sığlıklarını ziyaret eden konuklar arasında, boz camgöz ve domuz köpekbalığı da var. Son dönemde Kumburgaz’dan deniz bisikleti ile açılan ve kaybolan 4 genci arama çalışmaları bu bölgede yoğunlaştığını biliyoruz. Kuzey Anadolu Fayı’nın denizaltındaki devamı olan Çınarcık Çukuru, 17 Ağustos 1999 depremini izleyen yıllarda yürütülen bir dizi derin deniz araştırmasında tüm bilinmeyenleriyle masaya yatırıldı.

Denize düşen irili ufaklı her kaya parçası, konserve kutusundan batık gemiye kadar denize yabancı her nesne, yerleşik yaşayan denizn40 omurgasızlarına tutunma zemini sağlar. Dalgaların altındaki dünya kendi doğallığına ait olmayan tüm görüntüleri zamanla gizler. İnsanın yıkıcı müdahaleleri olmadığı zaman bu canlanma rahatlıkla devam edebilir. Cansız yüzeylerin üzerine yerleşen her yaşam parçası, bir sonraki canlının yerleşmesi için gereken zemini hazırlar. Bir zamanlar ölü olan taşlar, batıklar ve insanların savurup attığı, dibe oturmuş her nesne kat kat biriken yaşamlarla yavaş yavaş canlanır.

Derin Marmara Yaşıyor

Dışarıdan bakınca bazı deniz hayvanlarını kolayca bitkiye benzetebilirsiniz. Eğer karada yetişselerdi hiç tereddüt etmeden evinizin başköşesine yerleştirirdiniz onları. Sepet yıldızı da ilk bakışta insanı kolayca kandırabilen bir varlık. Ortak bir gövdeden çıkan ince kolları, simetrik olarak dizilmiş narin tüycüklerle süslenmiş. Dipteki zayıf akıntının etkisiyle tüycükler belli belirsiz hareket etseler de, kollarda kıpırtıdan eser yok. Fakat bu aldatıcı bir durgunluk. Akıntıyla gelen bir nesnenin sepet yıldızına dokunması, kollarını içeriye doğru kapatarak sıkı bir yumruk oluşturması için yeterli bir uyarı. Korunma içgüdüsüyle kapanan kollar kısa bir süre sonra yeniden açılıyor ve sepet yıldızı arkasında şu soruyu bırakarak eski halini alıyor: Bu nasıl bir canlı, bitki mi, yoksa hayvan mı?

n39Aslında Marmara’ya akan iki denizin sularından fazlasıdır. Arkası kesilmeyen iki taraflı bir yaşam akışıdır içdenizi besleyen. Türlerin Akdeniz’e ya da Karadeniz’e geçişlerine izin veren ya da engelleyen ekolojik koşullarıyla, boyutlarından beklenmeyen bir güce sahiptir. Suyla gelen her canlıyla Marmara’nın dip yaşamı daha da zenginleşir, renklenir.

Marmara, tümüyle bize ait olan bir içdenizdir. Onu korumak için, kuru kuruya sahiplenmekten daha fazlasını yapmamız gerektiği açıkça görülüyor. Marmara’nın dibindeki yaşam ilgiyi fazlasıyla hak ediyor. Çöple, kanalizasyonla, molozla kirlettiğimiz, plansız kentleşmenin yol açtığı arazi gereksinimini karşılamak için düşünmeden doldurduğumuz Marmara’nın binlerce yılda dokunmuş bir yaşam örgüsü olduğu, insani çıkarlar söz konusu olduğunda nedense hiç aklımıza gelmiyor.

Doğal yaşamı önemsemeden attığımız kentsel ve endüstriyel adımlarla Marmara’yı defalarca ölümün eşiğine getirdiğimiz ortada. Ancak o bulduğu her fırsatta yeniden canlanmayı başardı. Ona yapılanları hafızasından silerek derinlerde yeni bir yaşamı ateşleyecek gücü buldu kendisinde. Olanca ilgisizliğimize, ona karşı meraksızlığımıza ve merhametsizliğimize rağmen hem de. Derinlerde gizlenen yaşamları tanımak için, artık Marmara’nın dibine daha çok bakmalıyız. Çünkü onu koruma hevesimizi artıracak tek motivasyon, derinlerde gizlenen yaşamın zenginliği.

Marmara Denizi, Akdeniz ve Karadeniz’in arasına sıkışıp kalmış önemsiz bir içdeniz gibi görünür. Ancak bu aldatıcı manzaranın aksine n41biyolojik, jeolojik ve hidrolojik özelliklerinden dolayı benzersiz bir ekosistemdir. Kuzey Marmara’da Akdeniz ve Karadeniz kökenli türlerin yerleşimine uygun olan, nispeten en el değmemiş habitatlar, İstanbul Boğazı’nın ağzında nöbet tutan Prens Adaları’nın derinliklerindedir. İstanbul kıyılarıyla karşılaştırıldığında Prens Adaları’nın sahilleri hâlâ capcanlı; burada hemen her taşın altında farklı bir yaşamla karşılaşmak mümkün. Marmara Denizi gizemleri ve gömdüğü sırları ile dalgalanıp duruyor.

Latest Posts

spot_img

KAÇIRMAYIN

HABERDAR OLUN

Nalbur sektöründen en son haberler e-postanıza gelsin.